16 Kasım 2009 Pazartesi

Rüzgar Enerjisi

Rüzgar enerjisinin Kaynağı:
Güneşten gelen ışınlar dünya atmosferinde ısınmaya neden olmaktadır. Isınarak yoğunluğu azalan hava yükselmekte, bu havanın yerini soğuk hava doldurmaktadır.

Bu hava akımı dünyanın kendi etrafında dönme hareketiyle de birleşince büyük oranda kinetik enerji taşıyan hava hareketleri oluşmaktadır. Güneşten gelen enerjinin % 1 - 2'sinin rüzgara dönüştüğü tahmin edilmektedir. Dünyaya saatte gelen güneş enerjisi miktarının 100.000.000.000.000 kW olduğu düşünülürse bu yüzde birlik oranın bile ne denli büyük olduğu tahmin edilebilir.


Rüzgar Enerjisinin Kullanım Alanları
Çok büyük bir kapasiteye sahip olan bu rüzgar enerjisi çeşitli yöntemlerle başka enerji türlerine dönüştürülebilmektedir. Aslında tarihin eski çağlarından beri rüzgar gücünden çeşitli şekillerde yararlanılmıştır. Aşağıdaki tabloda rüzgar enerjisinin tahih boyunca gelişimi verilmiştir.

MÖ 3000
Yelkenli gemiler kullanılmaya başlandı


MÖ 200
Irakta ilk yel değirmeni kullanıldı.


18. YY
İngiliz J. Semeaton rüzgar hızı ve enerji arasında bir bağıntı kurdu.


1890
Danimarka'da rüzgardan elektrik üreten ilk tesis kuruldu

20. YY
Danimarka'da10.000 kadar yel değirmeni kuruldu. Amerika'da su pompalamak için 1000 yel değirmeni kuruldu.


1970
rüzgar enerjisi ciddi bir sektör olmaya başladı


Rüzgar enerjisi eski zamanlarda gemi yelkenlerinde hareketi sağlamakta, yel değirmenlerinde öğürme ve su pompalama işlemlerinde; günümüzde ise gelişmiş rüzgar türbinleri sayesinde elektrik üretiminde kullanılmaktadır; rüzgar enerjisi sulama tesisleri, uzak dağ evleri, telekominikasyon santralleri ve şehir şebekesi alanlarında rahatlıkla kullanılabilmektedir.

Dünyada Rüzgar Enerjisi
1970'li yıllarda baş gösteren petrol kıriziyle beraber yenilenebilir enerji kaynaklarına gösterilen ilginin artması rüzgar enerjisinin önemli bir enerji kaynağı olarak ortaya çıkmasını sağlamıştır. Özellikle rüzgar verimi yüksek bölgelerde kullanılan rüzgar türbinleri sınırlı alan uygulamalarının ötesine geçerek şehir şebekesine katkı yapmaya da başlamıştır.
Rüzgar enerjisi düyanın birçok ülkesinde geleceği en parlak yenilenebilir enerji türü olarak kabul edilmektedir. Bunda rüzgardan elde edilen elektrik enerjisinin oldukça tatmin edici seviyeye ulaşmasının etkisi büyüktür. Almanya'da rüzgar enerjisi sektöründe istihtam edenlerin sayısı 35 bine ulaşmıştır. Avrupa ülkeleri 2010 vizyonunda enerji ihtiyaçlarının yüzde 13'ünü rüzgardan karşılamayı kararlaştırmıştır. Rüzgar teknolojisinin beşiği sayılan Danimarka'nın yıllık teknoloji ihracatı 2.5 milyar dolara çıkmıştır. Dünya ülkelerinin 1997 - 2007 yılları arasındaki rüzgar potansiyeli MW biriminden aşağıda verilmiştir.








Rüzgar Türbininin Maliyeti
2012 yılında 160.000MW olması beklenen dünya rüzgar enerjisi üretiminin bu hızlı artışında rüzgar türbini üretim maliyetlerinin düşmesinin etkisi büyüktür. Türbin maliyetleri son 15 yılda yüzde 50 düşmüştür. Bir türbin sistemin yapımı sırasında kullanılan enerjiyi amorti etmesi 3 ay gibi kısa bir süredir. İnşa meliyetinin amorti edilmesi ise 5-7 yıl sürebilmektedir.

Rüzgar Türbinleri
Rüzgar türbinleri ürettikleri enerji büyüklükleri açısından bakıldığında bireysel kullanıma uygun küçük ünitelerin yanında şehir şebekesine elektrik veren devasa türbinler şeklindede olabilir. ister büyük, ister küçük olsun rüzgar türbinlerinde çalışma mekanizması aynıdır. Aymosferdeki hava hareketleri türbinin kanatlarında bir dönme hareketi oluşturur. Türbinin bağlı olduğu jeneratörler bu hareketi elektrik akımına dönüştürürler.
Yatay eksenli sistemler: Dönme ekseni rüzgar akımına paralel olan sistemlerdir. Rüzgar enerjisi sistemlerinden en cok kullanılanırır. Genellikle 3 kanatlıdırlar. Aslında kanat sayısı türbinin ne amaçla kullanılacağına bağlıdır. Elektrik üretmek için kullanılan sistemlerde 3 kanatlılar kullanılırken,su pompalama sistemlerinde yüksek bir moment sağlamak amacıyla çok kanatlı türbinler kullanılır. Yatay eksenli sistemler rüzgarın yön değiştirmesine uyum sağlamak amacıyla kuyruk adı verilen bir düzeneğe sahiptir. Düzenek bir rüzgar gülü gibi çalışarak kanatların sürekli rüzgar almalarını sağlarlar.



Rüzgar türbinlerinin kurulacakları bölgeler rüzgar rejimi bakımından dikkatli seçilmelidir. Ana parça çevredeki rüzgar engelleyici bina, ağaç vb. etkilerini azaltmak amacıyla yüksek bir ayak üzerine monte edilir. Pervane rüzgar akımıyla döner ve dönme hareketi ana şafta verilir. Şafttaki dönme hareketi dişli kutusuna iletilir. Dişli kutusu değişik çaplarda çarklardan olur ve devir sayısını arttırır. Oluşabileçek aşırı hızı frenleyici dengeler.Son olarak jeneratöre gelen hareket elektrik enerjisine dönüştürülür.
Düşey eksenli sistemler: Dikey eksenli türbinlerde dönme ekseni ve rüzgar akımı birbirlerine diktirler. Yatay eksenlilere göre yaygınlıkları çok azdır. İşlev bakımında önemli birdeğişiklikleri yoktur. Rüzgarın yönüne göre, bir kuyruk yardımınına ihtiyaç duymayan dikeysistem her yönden gelen rüzgarı alabilecek yapıdadır. Sistem Fransız mühendis G.Darrieus tarafından geliştirilmiştir

Kaynak: alternaturk.org

Rüzgar Enerjisi Nedir? Rüzgar Türbinleri Nasıl Çalışır?

Havanın bir akışkan olduğunu hayal etmek oldukça zor. Çünkü hava görünmez. Sıvılardan farklı olarak hava daha çabuk hareket eder ve bulunduğu ortamın her yerini kaplar. Havanın hızlı yerdeştirmesi ile içindeki parçacıkların hareketi de hızlı olur. Havanın bu özelliğini kinetik enerjiye dönüştürme işlemine Rüzgar Enerjisi adı verilir.

Aynı mantıkla su gibi sıvı maddelerin yer değiştirme özelliğini kullanarak enerji elde etmeye de hidro elektrik adı verilmektedir ve üretilen merkeze Hidro Elektrik Santrali denilir. Rüzgar enerjisinden elektrik üreten merkezlere de Rüzgar Santrali denilmektedir.
Rüzgar Santralleri kurulduktan sonra pervaneler rüzgarın (havanın) hareketiyle bağlı oldukları şaftı döndürür. Uygun bir jeneratör ile de bu hareket enerjisi elektrik enerjisine dönüştürülür.

Rüzgar enerjisi güneşin doğmasıyla başlar. Gece oluşan soğuk hava tabakasının yere yakın bölümleri, güneşin ışınlarıyla hemen ısınmaya başlar. Fizik derslerinden de hatırlayacağınız üzere ısınan hava genleşir ve yükselir. Bu anda atmosferdeki soğuk hava tabakası yere doğru iner. Sıcak ve soğuk havanın yer değiştirmesiyle de rüzgar oluşur.

Rüzgar Türbini
En basit anlamda bir rüzgar türbini 3 bölümden oluşur.

1.Pervane Kanatları:

Rüzgar estiği zaman pervanenin kanatlarına çarparak onu döndürmeye başlar. Bu sayede rüzgar enerjisi ile kinetik(hareket) enerjisi elde edilmiş olur. Pervaneler rüzgar estiğinde aynı yönde dönecek şekilde tasarlanmışlardır.

2.Şaft:

Parvenelerin dönmesiyle ona bağlı olan şaft da dönmeye başlar. Şaftın dönmesiyle de motor içinde hareket oluşur ve motorun çıkışında elektrik enerji sağlanmış olur.

3.Jeneratör(Üreteç):

Oldukça basit bir çalışma yöntemi vardır. Elektromanyetik indüksiyon ile elektrik enerjisi üretilmiş olur. Küçük oyuncak arabalardaki elektrik motoruna benzer bir sistemdir. İçinde mıknatıslar bulunur. Bu mıknatısların ortasında da ince tellerle sarılmış bir bölüm bulunur. Pervane şaftı döndürğü zaman motor içindeki bu sarım bölgesi , etrafındaki mıknatısların ortasında dönmeye başlar. Bunun sonucunda da alternatif akım (AC) oluşur.

Günümüzde kullanılan rüzgar türbinleri, tarlalarda kullanınal yel değirmenlerinden daha karmaşık bir yapıdadır. Ülkemizde yel değirmenleri pek yaygın kullanılmaz. Şimdi modern rüzgar türbinlerini tanımaya devam edelim.

Modern Rüzgar Türbin Teknolojisi

Rüzgar Türbinleri günümüzde iki farklı tasarımla karşımıza çıkıyor. Bunlardan birincisi alttaki fotoğrafta gördüğünüz gibi dikey eksen etrafında dönebilen tasarım.

VAWTs yani “Vertical Axis Wind Turbine” (Düşey Eksenli Rüzgar Türbini) olarak adlandırılır.

Düşey ekseni yere dik olacak şekilde tasarlanmıştır. Daima rüzgarın geleceği yöne göre ayarlanır.Yatay ekseninin rüzgara göre ayarlanmasına gerek yoktur. Genelde ilk hareket olarak elektrik motoruna ihtiyac duymaktadır. Türbin yardımcı tellerle ekseninden sabitlenmiştir. Deniz seviyesine yakın yerlerde daha az rüzgar aldığından cihazın verimi düşük olmaktadır. Ancak tüm gerekli donanımlar yer seviyesinde olması bir avantaj olsa da, tarım arazileri için olumsuz etkisi fazla olmaktadır.

Diğer önemli tasarım ise Düşey Eksenli Rüzgar Türbini (HAWTs) “Horizontal Axis Wind Turbine” olarak adlandırılır. Dönme ekseni yere paralel olarak tasarlanmıştır. Bir elektrik motoru yardımıyla rüzgar yönüne göre pervanenin yönü ayarlanabiliyor. Yapısal olarak bir elektrik motorundan farklı değildir. Verimli olarak çalışabilmesi için deniz seviyesinden yaklaşık 80 metre yüksekte olması gereklidir.



Rotor Blades (Pervane kanatları) : Rüzgar enerjisini dönme hareketine çevirmeye yarar.

Shaft (Şaft) : Dönme hareketini üreteçe iletir.

Gear Box (Dişli Kutusu): Pervaneyle şaftın aralarındaki hızı arttırıp, üretece daha hızlı bir hareket iletilmesine yardımcı olur.

Generator (Üreteç) : Dönme hareketinden elektrik enerjisi üreten bölüm.

Breaks (Frenler) : Aşırı yüklenme ve bir sorun olduğunda pervaneyi durdurmaya yarar.

Tower (Kule) : Pervane ve motor bölümününü yerden güvenli bir yükseklikte çalışmasını sağlar.

Electrical Equipment (Elektrik Donanımı) : Üretilen elektrik enerjisini ilgili merkezlere iletilmesini sağlar.




Üretilen Enerjinin Hesaplanması

Bir rüzgar türbininin ürettiği enerjinin hesaplanması için rüzgarın hızına ve pervane çapına ihtiyaç vardır. Çoğunlukla büyük rüzgar türbinleri saniyede 15 meter hızla dönmektedir. Üretilen enerjinin artması için pervane çapının artması gerekmektedir. Bu da rüzgar türbininin yüksekliğinin de artması anlamına gelir. Bu sayede daha fazla rüzgar alıp daha hızlı bir dönme hareketi sağlanır.




Genellikle rüzgar türbinleri saatte 33 mil hızla döndüklerinde tam kapasite olarak çalışmaktadırlar. Saatte 45 mil (20 metre / saniye) hızına çıktıklarında ise otomatik olarak sistem durmaktadır. Türbinin fazla hızlanması halinde sistemi durduracak birçok kontrol bulumaktadır. En genel sistem fren sisteminidir.Pervane 45 mil/saatte hızına ulaştığında dönme işlemini durdurur. Bundan başka diğer güvenlik elemanları da şunlardır

Açı Kontrolü : Pervane yüksek hızlara çıktığında, üretilen ernerji de çok fazla olmakta. Bu gibi durumlarda pervanelerin açılarını değiştirip daha yavaş bir dönme hareketi elede etmek için kullanılır.

Pasif Yavaşlatıcı: Genellikle pervaneler ve motor bloğu sabir bir açıyla ayarlanmışlardır. Ancak rüzgar çok hızlı estiği zamanlarda pervanenin tepe taklak olmasını engellemek için geliştirilmiş bir sistemdir. Aerodinamik olarak rüzgarın tersi yönde pervanenin açısını değiştirip hızın azaltılmasına çalışılır.

Aktif Yavaşlatıcı: Açı kontrol sistemine benzer bir sistemdir. Üretilen gücün fazla olması durumunda pervane ve motor bloğunun açısını değiştirmeye yarayan sistemdir.

Genel olarak 50.000 rüzgar türbini , yıllık 50 milyar kilovat/saat enerji üretir.

Rüzgar Enerjisi Kaynakları ve Ekonomisi

Tipik büyük bir rüzgar türbini yıllık 5.2 milyon KWh elektrik enerjisi üretir. Yaklaşık 600 hanenin elektrik ihtiyacını karşılayabilir. Günümüzde kömür ve nükleer santraller, rüzgar santrallerinden daha ucuza enerji üretebilmektedirler. O halde neden rüzgar enerjisini kullanalım? Bunun iki önemli nedenivar. Rüzgar enerjisinin “Temiz” ve “Yenilenebilir” özelliklerde olmasıdır. Atmostefe zararlı karbon dikosit ve nitrojen gazları salınımı yoktur ve rüzgarın bitmesi gibi bir durum söz konusu değildir. Rüzgar enerjisi her ülkede üretilebilir. Başka ülkelerden enerji transfer etmeye gerek duyulmaz. Ayrıca rüzgar santralleri uzak bölgelere inşaa edilip, üretilen enerjinin merkezi yerlere iletilmesi daha kolaydır.


Rüzgar santrallerinin bu yararlarının yanında olumsuz yönleride de vardır. Diğer enerji santaralleri gibi Herzaman yüksek verimle çalışamazlar. Çünkü rüzgar hızı değişkenlik göstermektedir. Rüzgar türbinleri şehirlere yakın bölgelerde oluşturdukları ses kirliliği sebebiyle insanlara, hayvanlara ve doğal yaşama rahatsızlık vermektedir.

Rüzgar varolduğundan beri güvenilir enerji kaynağı değildir. Rüzgar hızı düştüğünde yada kesildiğinde geri dönüşümü olmayan enerji kaynaklarına ihtiyaç duyulmaktadır.

Ülkemizde Rüzgar Enerjisi Kullanımı Hakkında Geniş Bilgi için http://www.mmo.org.tr/muhendismakina/arsiv/2003/kasim/makale_enerji.htm

Kaynak: www.howstuffworks.com -bilgiustam

Türkiye Rüzgar Enerjsinde Atakta

Türkiye'de 3 bin enerji yatırımcısı var

Bakan Güler, "Türkiye rüzgar enerjisinde AB ülkeleri arasında 1'inci, olacak" dedi

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler, Türkiye'de enerji yatırımcısı sayısının 3 bine ulaştığını, yeni çıkarılan Elektrik Piyasası Kanunuyla ise herkesin yatırımcı olacağını söyledi.

Memursen'e bağlı, Enerji, Sanayi ve Madencilik Hizmetleri Çalışanları Birliği Sendikası (Enerji Bir-Sen) tarafından tarafından düzenlenen ''Enerjide Neredeyiz?'' panelinin açılışında konuşan Güler, ülkemizde enerji yatırımlarında büyük bir artış görüldüğünü belirtti.

Görevde bulundukları 6 yılın 5 yılını işin mimarisine ayırdıklarını, bu dönemde (iş yapmıyorlar) diye çok da eleştiri aldıklarını kaydeden Güler, herşeyi bilimsel ve teknik bir baza oturttuklarını, bugün de bunun meyvelerini toplamaya yetişemediklerini ifade etti. Enerjide yanlış yönde giden treni, rayları çevirerek, yenilenebilir enerjiye yönelttiklerini anlatan Bakan Güler, ''Bakın, rüzgar esiyordu, biz de es geçiyorduk. Rüzgar enerjisinde 32 devlet arasında Avrupa sonuncusuyduk. Bugün 12'inci sıraya geldik. Ya 1'inci, ya da 2'inci olacağız. Rüzgarda korkunç depar atan bir Türkiye var. Göreve geldiğimizde rüzgar santrallerinin kapasitesi 17 megavattı. Bu sene 475'e ulaşıyor. Rüzgarda 2020'ye kadar hedef 20 bin megavat'' dedi. Göreve geldiklerinde mühendislerin iş bulamadığını, parlak beyinlerin de ya bankacı ya sigortacı olduklarını belirten Güler, şimdi bunların mühendislik yaptığını, madencilerin de eski günlerine döndüğünü dile getirdi.

HERKES YATIRIMCI OLACAK

Güler, geçmişte Türkiye'de 5-6 büyük enerji yatırımcısı olduğuna da işaret ettiği konuşmasında daha sonra şunları söyledi:

''Bir elin parmakları kadar enerji yatırımcısı vardı. Şimdi bu rakam 3 bine ulaştı. 5-6 büyük yatırımcıdan, 3 bin yatırımcıya... Yeni Kanunla şimdi herkes yatırımcı olacak. Evin üzerine kiremit yerine güneş pillerini koyan herkes yatırımcı olacak. İhtiyacının fazlasını da bize satacak.

Bu dönüşüm çok önemli. Bizim Bakanlıkta irili ufaklı 60 bin ihale yapıldı. Şimdi 1-2'sinde ufak tefek sıkıntı çıkıyor. Onu da biz hallediyoruz. Eskiden bu yüzde 30'du. Bu yaz herkes kriz beklentisi içerisindeydi. (Avrupa Şampiyonasında maçlarda kriz olacak, sıcak olacak.) En kurak yazlardan birini yaşıyoruz ama sorun yok. 25 çeyrekte büyüyen bir Türkiye'de enerjide sorun olsaydı, Türkiye turizm yapabilir miydi? Sanayide, ihracatta sorun olmaz mıydı? Bakın Avrupa'da enerji tüketimi her yıl yüzde 1-1,5 artıyor. Bizde yüzde 8,5 artıyor. Antalya gibi bazı bölgelerde ise yüzde 20 artıyor.''

TEDAŞ'ın 880 bin kilometre kablosu olduğunu, bunların da yeraltına alınması çalışmalarının sürdüğünü kaydeden Bakan Güler, ''Bu işlem nedeniyle bazen elektrikleri kesiyoruz. (Elektrik kesintisi var) diyorlar. Utanmadan bunu söylüyorlar'' dedi.

AFŞİN'DE 'E' GELİYOR

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı, 30 milyar dolarlık yatırım başlattıklarını, bu kapsamdaki projelerin 4 milyar megavatının bittiğini, 12 bin megavatlık bölümün devam ettiğini, 8 bin megavatlık projelerin de start aldığını anlattı.

Bunun içinde nükleer santral ile Afşin C ve D'nin bulunmadığını kaydeden Güler, ''Afşin'de MTA kömür buldu. Afşin'de şimdi de 'E' geliyor. Peşinden de 'F' gelecek'' diye konuştu.

Elektrik Piyasası Kanunu ile birlikte enerjiyle ilgili kanunların hemen hemen bittiğini de vurgulayan Güler, yeni düzenleme ile 500 kilovatın üzerinde herkesin kendi yatırımını yapacağını belirtti. Güler, ''500 kilovat, hemen hemen 150 daire yapar. Bunun elektriğini üretebilir ve kamuya satabilirsiniz'' açıklamasında bulundu.

Hükümetleri döneminde dar gelirliye de 8 milyon ton kömür dağıttıklarını ifade eden Bakan Güler, ''Bu eleştirildi. Ama Türkiye'nin sosyal hukuk devleti tarifindeki sosyal kelimesi unutuldu. Demokratikliği ve laikliği söylerler, sosyali es geçerler. Laflarla sosyal demokrat olunur'' dedi.

ENERJİDE VERİMLİLİK

Güler, konuşmasında enerjide verimliliği esas alan Enver Projesiyle ilgili de değerlendirmeler yaptı.

Türkiye'de barajlardaki su seviyesinin bu yıl, geçen yıldan daha düşük olduğuna dikkat çeken Güler, bu şartlarda enerjide verimliliğin çok daha önemli olduğunu söyledi.

Enver Projesiyle ilgili çok güzel sonuçlar aldıklarını anlatan Güler, şöyle devam etti:

''Bunun ilk ayağı akkor lambaları değiştirmek. Yüzde 80 tasarruf sağlıyorsunuz. Bu konuda hanımlara teşekkür ediyorum. En büyük hassasiyeti onlar gösterdi. Eğer, bütün Türkiye'de başarılı olursak, 2 Keban Barajı kazanıyorsunuz. Keban'ı 6 yılda yapamazsınız. Her lambayı değiştirerek, 2 de ağaç dikmiş oluyorsunuz. Paranız da cebinizde kalıyor.

Yine bina yalıtımları. Bizde binaların yüzde 10'unda yalıtım var, yüzde 90'unda yok. Yalıtımla da yüzde 50 tasarruf etme imkanımız var.

Bir başka konu, sanayide motor. Enerjinin yüzde 83'ünü motorlar kullanıyor. Elektrik İşler Etüd İdaresi bu konuda çalışıyor. Bunları gözden geçirerek de, yüzde 40 tasarruf sağlanabilir. 2 Keban da buradan gelir.

Beyaz eşya da işin diğer boyutu. A veya A Plus tercih edilmeli. C, D, E gibi ürünleri alırsanız, ucuz aldığınızı sanıyorsunuz ama astarı yüzünden pahalıya geliyor. Burada da yüzde 30'luk tasarruf 2 Keban yapıyor. Enerjide verimlilik bir kaynaktır. Ya yatırım yapıp 4 dolar harcayacaksınız. Ya da enerji verimliliği yapıp 1 dolar harcayacaksınız.''

2009 SONDAJLAR YILI OLACAK

Enerji Bakanı Güler, diğer enerji kaynakları hakkında da bilgi verirken, Türkiye'nin geçen sene ürettiği enerjinin 2 katı kadar güneş enerjisi potansiyeli bulunduğunu, rüzgar ve jeotermal enerjilerin de devreye sokulduğunu anlattı.

Güler, 2009'un Karadeniz'de petrolde sondaj yılı olacağını da bildirdi.

DOĞAL GAZ UYARISI

TBMM Enerji Komisyonu Başkanı Kütahya Milletvekili Soner Aksoy da konuşmasında, enerjinin son devrin en flaş konusu olduğuna işaret ederek, Türkiye'nin enerji verimliliği ve yeni teknolojilere önem vermesi gerektiğini söyledi.

Demokrasinin yanı sıra enerjide de kayıp ve kaçağı kabul etmemek durumunda olduklarını belirten Aksoy, ''Esen rüzgarlar, akmakta olan sular, güneş enerjisi değerlendirilmeli. Halen 5 avro-cent olan alım tutarını yükseltirsek, güneşten elektrik üretimiyle ilgili de ciddi yatırımlar olacaktır. Elektrikte yüzde 53'lere varan doğal gaz oranını yüzde 20'ler mertebesine çekmeliyiz. Aksi halde doğal gaza aşırı bağımlılık, arz güvenliği açısından bir risk oluşturabilir'' dedi.

DİĞER KONUŞMALAR

Memursen Genel Başkanı Ahmet Gündoğdu ise konuşmasında Türkiye'de demokrasi, milli irade ve insan haklarına saygı, inanç hürriyeti ve sivilleşme açığı bulunduğunu ileri sürdü.

Enerji-Bir Sen Genel Başkanı Hacı Bayram Tombul ise Türkiye'nin nükleer santral yapmakta geç kaldığını savundu ve hükümetin bu konuda acil hareket etmesi gerektiğini vurguladı.

Tombul, hidrolik ve termik gücün maksimum kullanılması için gerekli olan düzenlemelerin de çıkarılmasını talep etti.

Kyoto Protokolü: Nedir, Ne Değildir?

Rusya'nın da katılımıyla, Kyoto Protokolü'nün uluslararası hukukta bağlayıcı hale gelmesi mümkün oldu. Bilim adamları Kyoto'yu "sorunun yalnızca yüzeyine temas edebiliyor" demelerine karşın, yine de vazgeçilmez buluyor.

Protokol'ün karşısındaki en büyük engelse, 2001'de anlaşmadan geri çekilen Bush yönetimi.

Kyoto Protokolü nedir?

Kyoto Protokolü, sera etkisi yaratan gazların salımlarını (emisyon) kısmak üzere sanayileşmiş ülkelere çeşitli hedefler belirleyen uluslararası bir anlaşma.

Sera etkisi yaratan gazlar, kısmi de olsa, küresel ısınmanın, yani küresel ısının yeryüzündeki hayatı tehdit edecek derecede artmasının nedenleri arasında gösteriliyor.

1997 yılında oluşturulan protokol, 1992'de imzalanan bir çerçeve anlaşmada belirlenen ilkelere dayanıyor.

Protokoldeki hedefler ne?

Sanayileşmiş ülkeler, 1990'daki salım oranlarını 2008-2012 yılları arasında yüzde 5 oranında azaltmayı taahhüt etmiş durumdalar.

Protokole imza atan her ülke, kendi özgün hedefini tutturmaya söz veriyor. Avrupa Birliği (AB) ülkelerinden mevcut salım oranlarını yüzde 8, Japonya'dan da yüzde 5 oranında azaltması bekleniyor.

Düşük salım oranına sahip bazı ülkelerinse, bu oranları yükseltmesine izin verilmiş durumda.

Rusya'nın başlangıçta protokolü imzalamaktaki kararsızlığı, ülkenin kendi lehine hükümler için ayak oyunları yaptığı yönünde spekülasyonlara neden olmuştu. Fakat Rusya hükümeti, Eylül 2004'te protokolü destekleme kararı aldı.

Kyoto Protokolü'nün yürürlük kazanması ne anlama geliyor?

Protokol, 16 Şubat 2005 tarihinden itibaren yasal olarak bağlayıcı nitelik kazanacak. Ancak, yürürlük kazanması, şu iki koşulun tamamen sağlanmasıyla mümkün olabildi:

* En az 55 ülke tarafından imzalandı.

* Anlaşmanın "Annex 1" ülkeleri olarak adlandırdığı, salım oranlarını düşürmek üzere belirli hedefler verilen ülkelerin, yani dünya çapındaki salımların en az yüzde 55'inden sorumlu olan ülkeler tarafından imzalandı.

Bunlar, OECD üyelerinden ve Sovyetler Birliği içinde yer alan ülkelerin oluşturduğu, dünyanın zengin ülkeleri.

İlk hedefe, 2002 yılında ulaşıldı. Fakat ABD'nin ve Avustralya'nın protokole katılmama kararının ardından, ikinci koşulun sağlanması, Rusya'nın tutumuna bağlı oldu.

Rusya 18 Kasım 2004'te nihayet protokolü imzaladı; böylece, Kyoto Protokolü, bundan 90 gün sonra, 16 Şubat 2005'te yürürlük kazanmış olacak.

Protokolün salım oranlarını düşürme hedefleri, imza atan Annex 1 ülkeleri için bağlayıcı hale gelecek. 38 Annex 1 ülkesinden dördü, protokole imza atmamış durumda: ABD, Avustralya, Hırvatistan ve Monako.

Rusya neden protokolü desteklemeye karar verdi?

Rusya'nın kararını belirleyen etken, görünüşe göre, ekonomik maliyetten çok politik fayda gibi. Protokole imza attığında, Dünya Ticaret Örgütü'ne katılması için Rusya'nın arkasındaki AB desteğinin artacağı söyleniyor.

Öte yandan, Kyoto'nun Rusya'nın ekonomik büyümesini kötü etkileyeceği yönünde kaygılar da mevcut.

Sanayileşmiş ülkeler, 1990'dan 2000'e kadar, toplam salımlarını yüzde 3 oranında azaltmış durumdalar. Fakat bu düşüş, aslen eski Sovyet ülkelerinin ekonomilerindeki çöküşten kaynaklanıyor; dahası, bu düşüş zengin ülkelerdeki yüzde 8'lik artışı da maskeliyor.

Birleşmiş Milletler (BM), sanayileşmiş ülkelerin 2010 yılı için belirlenen hedeften fazlasıyla saptığını söylerken, 2010'daki salım oranının, 1990'dakinin yüzde 10 üzerinde olacağını tahmin ediyor. Kendi hedeflerini tutturmaya yakın olan, yalnızca AB üyesi dört ülke.

Kyoto iyi durumda mı?

Rusya'nın desteğinden önce, Kyoto'nun zar zor ayakta durduğu düşünülüyordu. Fakat Moskova'nın desteği, protokole yeni bir nefes aldırmış oldu.

Anlaşma, uluslararası hukuk içinde bağlayıcı olabilmek için, 1990'da sera etkisi yaratan gaz salımlarının en az yüzde 55'inden sorumlu olan ülkelerin imza atmış olmasını şart koşuyor.

Anlaşma, dünyadaki bütün salımın yaklaşık dörtte birinden tek başına sorumlu olan ABD'nin 2001'de çekilmesiyle ciddi şekilde sarsılmıştı.

Buna Rusya'nın belirsiz tutumu da eklenince, birçok kişi umutsuzluğa düşmüştü. Ancak Rusya'nı son kararının ardından, yüzde 55 eşiğinin aşılması mümkün görünüyor.

ABD neden çekildi?

ABD Başkanı George W. Bush, protokolü uygulamaya kalkmanın ABD ekonomisine ağır hasar vereceğini söyleyerek, 2001 yılında anlaşmadan çekilmişti.

Bush yönetimi, salım oranlarının düşürülmesinde gelişmekte olan ülkeleri herhangi bir taahhüde zorlamadığını ileri sürerek, Kyoto'yu "vahim gedikleri olan" bir anlaşma olarak niteliyordu.

Bush, salım oranlarının gönüllü eylemler ve yeni enerji teknolojileri kullanılarak azaltılmasını desteklediğini söylüyor.

Kyoto neyi değiştirebilir?

İklimle uğraşan birçok bilim adamı, Kyoto Protokolü'nde belirlenen hedeflerin, sorunun yalnızca yüzeyine temas edebildiğini söylüyor.

Anlaşma sanayileşmiş ülkelerin salımlarını yüzde 5 oranında düşürmeyi hedeflerken, iklimle uğraşan birçok bilim adamı, küresel ısınmanın dehşetli sonuçlarının önünü alabilmek için, katılımcıların salımlarını yüzde 60 oranında azaltması gerektiğinde hemfikir.

Bu durum, anlaşmanın bir işe yaramadığı ve ABD'nin desteğinden yoksun kaldığında, geri kalmış bir anlaşma olacağı yönünde eleştirilere neden olmuştu.

Ancak, gedikleri olmasına karşın, Kyoto'nun yokluğunun bir felaket olacağını, zira Kyoto'nun ilerideki görüşmeler için bir çerçeve oluşturduğunu söyleyenler de var. Bu tür bir çerçevenin yeni baştan oluşturulması, bir on yıl daha alabilir.

Kyoto'da kabul edilen yükümlülükler, kimi ülkelerde, bazı ABD eyaletleri ve AB'de yasa niteliğinde kabul edilmiş durumda; bu statü, protokolün akıbeti ne olursa olsun, yürürlükte olacak.

Kyoto olmaksızın, iklim dostu bir ekonomi oluşturmak üzere çalışan politikacılar ve şirketler de, çok daha büyük güçlüklerle karşılaşabilir.

Peki ya yoksul ülkeler?

Anlaşma, iklim değişikliğinde en az paya sahip olmalarına karşın, sonuçlarından en çok etkileneceklerin gelişmekte olan ülkeler olduğunu belirtiyor.

Üstelik bu ülkelerin çoğu anlaşmaya imza atmış durumda. Gelişmekte olan ülkelerin özel hedefleri tutturma yükümlülüğü yok, ancak salım düzeylerini bildirmek ve ulusal çapta iklim değişikliğini hafifletme programları geliştirmek zorundalar.

Devasa nüfusları ve büyüyen ekonomileriyle geleceğin büyük çevre kirleticilerinden olmaya aday Çin ve Hindistan'sa, protokole imza atmış durumda.

Salım değiş tokuşu nedir?

Salım değiş tokuşu, ülkelerin üzerinde karara varılmış sera gazı salım düzeylerinin alım satımına izin verilmesi demek.

Çevreyi yüksek düzeyde kirleten ülkeler, gerçekleşenden daha fazla salım düzeyi hakkı olan ülkelerden kullanılmamış "kredileri" alabiliyorlar.

Pek çok zorlu görüşmenin ardından varılan bir kararla, ülkeler artık çevrenin karbon emme özelliğini artıran etkinlikleri karşılığında da kredi kazanabiliyorlar. Ağaç dikme ve toprağın korunması gibi bu etkinlikler, ülkenin kendi topraklarında ya da aynı ülke tarafından bir gelişmekte olan ülkenin toprakları üzerinde uygulanabiliyor.

Başka alternatif var mı?

Giderek daha fazla desek bulan bir başka yaklaşım, dünyadaki her bireye eşit miktarda bir gaz salım kotası verilmesi ilkesine dayanıyor.

"Kısma ve Birleştirme" adıyla anılan bir başka teklifse, zengin ülkelerin salımlarını "kısma" oranlarının, toplamda, bilim adamlarının gezegenimizin kaldırabileceğini düşündüğü kirlenme miktarına denk düzeyde "birleşmesi" amacına göre ayarlanmasını öneriyor.

Birçok kişi gerçekçi olmadığını düşünse de, bu öneri BM Çevre Programı ve Avrupa Parlamentosu (AP) tarafından destekleniyor.(TK/EÜ)

* Bu yazı BBC'nin web sitesinden Tolga Korkut tarafından Türkçeleştirildi.
* Bianet'ten alınmıştır.